Pages in topic: [1 2 3] > | Tercüme Tarihimiz Thread poster: Serkan Doğan
| Serkan Doğan Türkiye Local time: 20:06 Turkish to English + ...
Bu konuyu Tercüme Tarihimiz hakkında karşılıklı bilgilendirme ve paylaşımlar yapabilmemiz umuduyla açtım. Çok yakında Tercüme Tarihimize ilişkin birtakım yazıları sırasıyla ekleyeceğim.. Arkadaşların katılımını bekliyorum... | | | itirazım var... | Dec 10, 2004 |
bu konu başlığının liderinin Adil Bey olmasını talep ediyorum | | | Serkan Doğan Türkiye Local time: 20:06 Turkish to English + ... TOPIC STARTER
Baybars bey, ben liderlikten çok uzağım, ve elbette ki iki asırlık tecrübesiyle, bu liderlik en çok Adil Bey'e yakışır Baybars Araz wrote: bu konu başlığının liderinin Adil Bey olmasını talep ediyorum | |
|
|
Serkan Doğan Türkiye Local time: 20:06 Turkish to English + ... TOPIC STARTER Cumhuriyet ve yeni kültür politikası | Dec 10, 2004 |
Cumhuriyet Türkiyesinin çağdaşlaşma atılımları arasında yöntemli çeviri çalışmalarının yeri, çok önemli ve çok saygındır. Atatürk Devrimlerinin imzasını taşıyan yakın tarihimizde bu, artık tartışmasız bir gerçektir; bu gerçeği ne sözü edilen çalışmaların hızının ilk yıllara oranla düşmüş olması, ne de günümüzde çevirmenlik uğraşını ve çevirmenleri aktarmacılık bağlamında ele alıp küçümsemeye yeltenen sözde aydınların varlığ... See more Cumhuriyet Türkiyesinin çağdaşlaşma atılımları arasında yöntemli çeviri çalışmalarının yeri, çok önemli ve çok saygındır. Atatürk Devrimlerinin imzasını taşıyan yakın tarihimizde bu, artık tartışmasız bir gerçektir; bu gerçeği ne sözü edilen çalışmaların hızının ilk yıllara oranla düşmüş olması, ne de günümüzde çevirmenlik uğraşını ve çevirmenleri aktarmacılık bağlamında ele alıp küçümsemeye yeltenen sözde aydınların varlığı bulandırabilir. Tarihimizde çeviri çalışmalarının yoğunlaşması, Tanzimatla başlar; ancak kültür ve düşünce yaşamımızın geçmişinde en etkin çeviri hareketinin başlangıç tarihi, 1940 yılına rastlar. Önce bu hareketin hazırlayıcı evresi üzerinde biraz duralım. Bu hazırlayıcı evre, 1930lar Türkiyesinde Atatürkün ikili çalışmalarıyla başlar. Bir yandan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kurulur. Türk Tarih Kurumunun amacı, yeni toplumun tarih bilincine kavuşmasını, Türklerin ve Anadolunun tarihinin çağdaş bir anlayışla, bu toplumun insanları tarafından yazılmasını sağlamaktır. Çünkü: Osmanlı İmparatorluğunun tarihçileri bu insanların ne hayat hikayesini anlatmış, ne de niteliklerini dile getirmişlerdi. Onları bir topluluk olarak bile tanımıyorlardı çünkü... Türkiyenin tarihini yeni baştan dile getirmek ve bambaşka bir açıdan, bir vatan ve millet olarak dile getirmek gerekiyordu... (Azra Erhat, yayınlanmamış anılarının Gülleylaya Anılar başlığını taşıyan birinci bölümünden). Türk Dil Kurumunun kuruluş nedenine gelince: Ortada bir tarih olmadığı gibi, bir Türk dili de yoktu... daha doğrusu bir Türk dili vardı, ama İstanbul Osmanlıcası onu yadsımış, unutulması için elinden geleni yapmış, görülmez bir köşeye atmıştı canım Yunusumuzun dilini, canım Anadolu Türkçesini... bunca yüzyıl gözden ırak tutulan gerçek Türkçeyi ön plana almak, bir de yüzyıllarca uygarlık ve kültür gelişiminden uzak kaldığımız için sözlüğümüze girmemiş sözcükleri öztürkçe köklerden türetmek, yeni yeni kökenler bulup çıkarmak gerekiyordu... (Azra Erhat, a.g.e.) Atatürk, Türk tarihine ve diline bilimsel düzeyde eğilmek diye özetleyebileceğimiz bu girişimlerini Batıyı ileriye götürmüş düşünce ve kültür mirasıyla en yoğun düzeyde ilişki kurma çabalarıyla tamamlamıştır. 1933teki üniversite reformunun hemen ardından başta Naziler yönetimindeki Almanyadan ayrılmak zorunda kalan bilim adamları olmak üzere- yabancı bilim adamlarının Türkiyeye çağrılmaları, üniversitelerimizdeki filoloji bölümlerinin açılması, 1937 yılında düzenlenen İkinci Tarih Kongresine dünyanın çeşitli ülkelerinden uzmanların davet edilmeleri ve benzeri girişimler, bu çabaların değişik uygulamalarıdır. Çeviri alanında Atatürkün dünyaya açılma önerilerinin somut sonuçlar vermesi ise epey erken bir döneme rastlar. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra, 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak Telif ve Tercüme Heyeti kurulur. Bu heyetin görevi, Türk ulusal kitaplığının ve öğretim kurumlarının gereksindiği çevirileri hazırlamaktır. Telif ve Tercüme Heyeti, çalışmalarını 1926 yılında Milli Talim ve Terbiye Dairesinin kuruluşuna kadar sürdürür. Devletin bu girişimlerine koşut olarak ve bu girişimlerin genelde yarattığı elverişli ortamın etkisiyle, çeviri yayınları alanında özel çabalar başlar. Bunlar arasında Remzi Kitabevinin girişimi, Cumhuriyet dönemi çeviri tarihimiz için çok büyük önem taşımaktadır. Remzi Kitabevi, 1939dan sonra, yani I. Teşriyat Kongresinin toplanmasından epey önce, Mustafa Nihat Özönün yönetimindeki bir ekiple Dünya Muharrirlerinden Tercümeler Serisini başlatır. 1946da bu seride yayımlanan dünya klasiklerinin sayısı elliyi bulmuştur. A. France, A. Gide, M. Gorki, F.M. Dostoyevski, A. Maurois, Gogol, Şolohof, O. Wilde, O. Henry, K. Hamsun ve P. İstrati, o dönemde dilimize çevrilen yazarların yalnızca birkaçıdır. Nasuhi Baydar, Hüseyin Cahit Yalçın, Mustafa Nihat Özön, Şerif Hulusi, Hasan Ali Ediz, Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil gibi adlar, sürekli çevirmenler arasındadır. 1940lara gelinirken Türkiye, artık tarihinin en kapsamlı ve en etkili çeviri hareketinin eşiğindedir.
[Edited at 2004-12-13 06:52] ▲ Collapse | | | Serkan Doğan Türkiye Local time: 20:06 Turkish to English + ... TOPIC STARTER Tercüme Bürosu | Dec 10, 2004 |
1939 sonbaharında Birinci Neşriyat Kongresi toplanır; kongrede dünya klasiklerinin dilimize çevrilmesi ve Devlet eliyle bastırılması kararlaştırılır. 1940 yılında da bu amaçla Maarif Vekaleti bünyesinde bir Tercüme Bürosu kurulur. Tercüme Bürosu’nun en temel hedefi, çeviri alanındaki gelişigüzelliğe son vermek ve dünya klasiklerinin çevrilmesi işinin, Devlet desteğinde, belli bir plan doğrultusunda yürütülmesidir. İlk altı yıl boyunca önce Nurullah Ataç’... See more 1939 sonbaharında Birinci Neşriyat Kongresi toplanır; kongrede dünya klasiklerinin dilimize çevrilmesi ve Devlet eliyle bastırılması kararlaştırılır. 1940 yılında da bu amaçla Maarif Vekaleti bünyesinde bir Tercüme Bürosu kurulur. Tercüme Bürosu’nun en temel hedefi, çeviri alanındaki gelişigüzelliğe son vermek ve dünya klasiklerinin çevrilmesi işinin, Devlet desteğinde, belli bir plan doğrultusunda yürütülmesidir. İlk altı yıl boyunca önce Nurullah Ataç’ın, daha sonra da Sabahattin Eyüboğlu’nun yönetiminde çok yoğun çeviri çalışmaları gerçekleştirilir. Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in bakanlıktan ayrılmasından sonra tempo biraz düşerse de, çeviri çalışmaları sürer. 1958’e kadar, yani on sekiz yılda Milli Eğitim Bakanlığı klasikleri arasında bine yakın kitap çıkar. Tercüme Bürosu’nun ikinci temel hedefi, bir Tercüme dergisinin çıkarılmasıdır. Derginin 19 Mayıs 1940 tarihinde çıkan ilk sayısındaki önsözünde Hasan Ali Yücel, çıkarılış nedenini ve amaçlarını şöyle açıklar: “... Kültür tanışıklığının fikri manzarası her zaman ve her yerde, dil ve yazılı eser alışverişi ile olmuştur; bizde de aynı hal vaki oluyor. Tercüme; zihni, fikri ve medeni bir intibak olduğuna göre, gün günden daha mütekamil bir ‘ana diline nakil’ hareketi bizde de tekevvün etmiştir. Münevverlerimiz, kendi aralarında verimli bir birleşme yapamadıkları ve bu işlerde başka memleketlerde büyük müesseriyeti olan naşirlerin bilgili önayak oluşlarına imkan bulunmadığı için tercüme davamız bir türlü rasyonel bir tertibin zincirini takip edemedi. Hususi teşebbüs ve teşekküllerle vücut bulması temenniye çok layık olan bu büyük kültür davasının devlet eline intikali, bu sebeplerle bir zaruret olmuştur. – Maarif Vekilliği’nin tercüme işi ile ciddi surette meşgul oluşu, bu hareketin devlet kadrosu dışında inkişafına bir başlangıç olmak içindir. Bir asırdır nice nice eserleri tercüme ve basma için emek verildiği halde, dünya şaheserlerinden başlıcalarının milli kütüphanemizde bulunmayışı, gelişigüzel çalışıldığının en kuvvetli, fakat en acıklı bir delilidir... Tercüme, bizim nazarımızda, mekanik bir nakil hareketi değildir. Herhangi bir eser, ana dile geçirilmiş sayılabilmek için bu işi yapanın, müellifin zihniyetini benimsemesi, daha doğrusu müellifin mensup olduğu cemiyetin kültür ruhuna gerçekten nüfuz etmesi lazımdır. Böyle olunca da o cemiyetten alacağı mefhumlarla kendi cemiyetinin fikir hazinesini zenginleştirmesi tabiidir. Bunun içindir ki ana dilimizin, bu inzibatlı fikir çalışmaları ile, yepyeni tekamül imkanları kazanacağına inanmaktayız. Her anlayış bir yaratma olduğuna göre, iyi bir mütercim, büyük bir müellif kıymetindedir. – Muayyen kitapların tercümesi teşebbüsü yanında bizzat tercümenin ne olduğu ve nasıl olması lazım geleceği hakkında bizden başka milletlerin bu hususta neler yaptıklarını da görüp göstererek tercüme işine bir istikamet ve hız vermeyi ihmal etmedik. Tercüme mecmuasını bu maksatla Türk münevverlerine akdim ediyoruz ve kendilerini bu vasıfta sayanları bize yardıma davet ediyoruz.” Çeviri örneklerine metinlerin asılları ile birlikte yer veren Tercüme Dergisi, çıktığı sürece gerçek bir çeviri okulu niteliği taşıdı. Azra Erhat, bir yazısında Tercüme Bürosu ve Tercüme Dergisi konusunda şu değerlendirmeyi yapar: “TERCÜME BÜROSU, TERCÜME Dergisi ve klasikler çevirileri Türkiye’de bir çığır açmıştır... B çığır kültür ve edebiyatımızda yenilik getirmekle, dilimizi biçimlendirmekle kalmadı, yayın hayatımızı da bir düzene soktu, bilimde metne ve somut gerçeğe dayanılmasına yol açtı, dünya düşünü, yazını ve sanatı ile alışverişe koydu Türk aydınını ve sanatçısını. Yazara ve okura bir kitap ahlakı aşıladı...” (Azra Erhat’ın TERCÜME BÜROSU başlıklı bu makalesi için bak. A. Erhat, Sevgi Yönetimi, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1978; Yazko Çeviri, sayı 7 / 1982). Şunu üzülerek belirtmek gerekir ki, Tercüme Bürosu ve Tercüme Dergisi olayı, yakın kültür tarihimizin bugüne değin ciddiyetiyle bağdaşmayacak ölçüde yüzeysel irdelenmiş bir olgusudur. Bu denli yoğun başlatılmış ve üretken biçimde sürdürülmüş bir girişimin etkilerinin ve çeşitli yansımalarının, tez ve monografiler düzeyinde ele alınmış olması, kültür tarihimizin yaşayan bir bölümü olarak gündemde tutulması gerekirdi. Oysa 1940’dan sonraki kuşakların bu hareketi –o da bir rastlantı sonucu duymuş ya da okumuşlarsa!— tanıyabilmek için yapabilecekleri tek şey, dağınık ve yetersiz kaynaklara gitmek, bir de artık çok zor erişilebilen eski Tercüme Dergisi sayılarının peşine düşmektir.
[Edited at 2004-12-13 06:52] ▲ Collapse | | | Serkan Doğan Türkiye Local time: 20:06 Turkish to English + ... TOPIC STARTER 1950'ler ve sonrası | Dec 10, 2004 |
Tercüme Dergisinin yayınına son verilmesinden sonra, uzun süre benzeri bir girişime rastlanmadı. Tercüme Bürosunun dağıtılmasının ardından, Milli Eğitim Bakanlığının yayın çalışmaları da hızını giderek yitirdi. Klasiklerin yayınlanması işi, o noktadan sonra özel yayınevlerince sürdürüldü ve günümüzde de sürdürülmekte. Ancak Tercüme Dergisinin bıraktığı boşluk, uzun süre varlığını korudu. 1970li yılların ortalarında Kültür Bakanl... See more Tercüme Dergisinin yayınına son verilmesinden sonra, uzun süre benzeri bir girişime rastlanmadı. Tercüme Bürosunun dağıtılmasının ardından, Milli Eğitim Bakanlığının yayın çalışmaları da hızını giderek yitirdi. Klasiklerin yayınlanması işi, o noktadan sonra özel yayınevlerince sürdürüldü ve günümüzde de sürdürülmekte. Ancak Tercüme Dergisinin bıraktığı boşluk, uzun süre varlığını korudu. 1970li yılların ortalarında Kültür Bakanlığınca ÇEVİRİ adı altında bir dergiye başlandıysa da, hükümet değişikliği nedeniyle bu dergi tek sayıyla kaldı. Özel girişimcilik alanında, başta Memet Fuatın yönetiminde uzun yıllar çıkan Yeni Dergi olmak üzere, çevirilere yer veren, çevirilere (yine Memet Fuatın yaptığı gibi) büyük titizlik gösteren dergiler oldu. Bu arada Memet Fuatın uzun yıllar sürdürdüğü çalışmalarıyla (gerek Yeni Dergi, gerekse çevirmenlerle olan ilişkileri bağlamında) De Yayınevini bir tür çeviri okuluna dönüştürmüş olduğunu da önemle belirtmek gerekir. Sonradan alanlarında ün yapan kimi çevirmenlerin ilk ürünleri, Yeni Dergide yayımlanmıştır. Ancak, Tercüme Dergisinin yalnızca çeviriler yayımlamakla yetinmeyip, çeviri sorunsalına uygulaması ve kuramıyla bir bütün olarak eğilmiş olduğunu önemle anımsamak gerekir. Sonraki özel dergiler böyle bir bütünü amaçlamadıklarından ötürüdür ki, Tercümenin yeri uzun süre boş kaldı.
[Edited at 2004-12-13 06:52] ▲ Collapse | | | Bireysel Tarih/Toplumsal Tarih | Dec 10, 2004 |
selçuk budak wrote Tekrar Merhaba Forum! Çok hoş bir konu, ama çok sıkışık bir zaman be azizim. Yine de, bir iki satır yazma kışkırtmasına direnemedim. Senin önerine bir ilave yapayım: Burada bireysel tarihlere yer verilebilir. Bu son derecede ilginç ve hoş olabilir. Bir araya getirildiğinde ise görülecektir ki, aslında toplumsal tarihmiş. Gecenin ilerleyen saatlerinde, kendi "bireysel tarihim" hakkında birkaç satır yazabilirim. Tercüme alanında yeni olan arkadaşlar açısından eğlenceli ve ilginç olabilir. SB | |
|
|
|
Yavaş Ol Serkan bey | Dec 11, 2004 |
Merhabalar, Serkan bey aman yavas ol. Guzel bir konu acmissiniz. Ayni konuda gunde 3 mesaj cok. Biraz yavas post edin ki sindire sindire okuyalim... Sevgiyle kalin Nizamettin Yigit
[Subject edited by staff or moderator 2005-01-11 05:27] | | | Cumhuriyet döneminden önce... | Dec 12, 2004 |
Serkan'ın Türkiye Çeviri tarihine Cumhuriyet Dönemiyle başlamasına biraz şaşırdım doğrusu... Ondan öncesi de bize ait ister istemez:) "...Edebiyatımızda görülen roman biçimindeki ilk eser, Yusuf Kâmil Paşa'nın (ölm. 1875) Fénelon'dan çevirdiği Terceme-i Telemak'tır (çev. 1859; bas. 1862, 1863, 1867, 1870). Eski éinşâ" (divan nesri) usulüyle, yani yabancı sözcük ve kurallarla, "seci" vb. söz oyunlarıy... See more Serkan'ın Türkiye Çeviri tarihine Cumhuriyet Dönemiyle başlamasına biraz şaşırdım doğrusu... Ondan öncesi de bize ait ister istemez:) "...Edebiyatımızda görülen roman biçimindeki ilk eser, Yusuf Kâmil Paşa'nın (ölm. 1875) Fénelon'dan çevirdiği Terceme-i Telemak'tır (çev. 1859; bas. 1862, 1863, 1867, 1870). Eski éinşâ" (divan nesri) usulüyle, yani yabancı sözcük ve kurallarla, "seci" vb. söz oyunlarıyla yüklü bir dil ve anlatımla çevrilen bu eser, dil açısından Hamse-i Nerkisi, vb'ni andırması yüzünden olacak, o çağda çok beğenilmiş ve uzun yıllar okullarda örnek inşâ kitabı olarak okutulmuştur. Kitabın başında çevirmenin de işaret ettiği gibi, eser "özetlenerek" Türkçe'ye aktarılmıştır; yine baştaki satırlardan öğrendiğimize göre, çevirmen, "ilk bakışta hikâye gibi görünen" bu eseri bir "hikâye" (roman) olarak değil de, "aslı hikmet olan" bir "ahlak kitabı" diye görmektedir... Doğulu bir anlatım içinde de olsa, TÜrk edebiyatına ilk defa bu eserle girmiştir. Aynı eser, daha sonra, Ahmet Vefik Paşa (1823-1891) tarafından da çevrilmiştir (1881). Victor Hugo'dan özetlenerek çevrilen ve Ruzname-i Ceride-i Havadis gazetesinde tefrika edilen Mağdurin Hikayesi (1279 "1862", no. 480-503) Batı edebiyatından Türkçe'ye geçen ikinci eserdir. Sekiz yıl sonra Şemsettin sami (1850-1904) tarafından Sefiller (1880) adıyla çevrilen ve artık o adla anılagelen eserin bu ilk çevirisi, Yusuf Kâmil Paşa'nın Terceme-i Telemak'taki tutumunun tam tersine, sade bir dil ve yapmacıksız bir anlatımla - yani o zamanın gazete diliyle - kaleme alınmıştır. ... Ünlü İngiliz romancısı Daniel Defoe'nun Robinson adlı eseri Vaka-nüvis Ahmet Lutfi Efendi (1816-1907) Hikaye-i RObenson (1864, 1866, 1874, 1877) adıyla, Arapça çevirisinden Türkçe'ye çevirmiştir. Çevirmenin de söylediği gibi, eser baştan aşağı "konuşma edası üzere açık ifadeler ve ibareler ile" çevrilmiştir. Aynı eseri daha sonra Şemsettin Sami de Robenson (1884) adıyla çevirmiştir. Şemsettin Sami, çevirisinin önsözünde belirttiği üzere, "yeni düşüncelerin ve şimdiki ilerlemelerin köhne münşiyâne tarzla anlatılamayacağı" düşüncesiyle, "anlatımı kitap şivesinden kurtarıp konuşma şivesine kalbetmiş"tir." Daha sonraları, Chateaubriand'tan Atala, İbni Sirac-i Ahir ve Rene; Voltaire'den Hikâye-i Hikemiyye-i Mikromega; Alexandre DUmas pere'den Monte Cristo vs. diye gidiyor... "...Böylece, 1860 ile 1880 arasındaki yirmi yıllık birinci dönemde, Batı edebiyatının birkaç klasik yazarının ve genellikle romantik yazarlarından çoğunun belli başlı eserleri Türkçe'ye geçirilmiş; roman türünün çeşitli örnekleri Türk okurlarınca tanınmış oldu. 1880'le Edebiyat-ı Cedide topluluğunun kurulduğu 1896 arasındaki on altı yılda da, Goncourt Kardeşler, Alphonse Daudet, Emile Zola, Maupassant gibi realist ve natüralist yazarlardan çeviriler yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemlerde çevirmenlerin belli başlı sorunlarından biri, "dil" konusudur. Alışılagelen eski "inşâ" tarzı Batı romanına uygun düşmüyordu. Böyle bir zorlukla karşılaşan kimi çevirmenler, "dilimizin her anlamı bütünüyle ve kolaylıkla anlatmaya yeterli bir genişlikte olmadığını" (Recaizade Mahmut Ekrem, Atala, önsöz) ileri sürüyor; kimileri, "yeni düşünce ve bugünkü ilerlemeleri köhne müniyâne tarzla anlatma olanağı bulunmadığını" göz önüne alarak, "çevirirken eserin aslından ayrılmamayı, dilimizin şivesi bozulur korkusuna kapılmamayı" salık veriyor, "bu şive değişikliğinin dilimizi düzeltip ilerleteceğini," "Avrupa dilleriyle dilimiz arasındaki en önemli farklardan biri, söz içindeki cümle ve sözcüklerin başa ve sona alınmasından ibaret olup, anlatımı kitap şivesinden kurtararak konuşma şivesine çevirmekle, bu farkın büyük bir kısmının giderilebileceğini ve bu sayede dilimizin sadeleşip güzelleşeceğini" (Şemsettin Sami, Robensoni önsöz) söylüyor; kimi çevirmenlerimiz de, zaten "konuşma edası üzere açık ifadeler ve ibareler ile" (Ahmet Lütfi, Hikâye-i Robenson, önsöz) çevirerek, Şemsettin Sami'nin "konuşma dilini kullanma" yolundaki önerisini çok daha önce uygulamış oluyordu. Bu dönemdeki ikinci önemli sorun da, romanların "ahlak düzeltmeye" yardımcı olduğu sorunudur. Bu nokta göz önünde bulundurularak, eskiye bağlı kimi yazarlar, Frenklerden birtakım ahlak bozucu şeyler çevireceğimize, Ahlâk-ı Alâi, Makaamât-ı Hariri gibi eski eserleri okumamız gerektiğini savunuyor: Batı'ya dönük yazarlar da, Batı'dan yapılacak birtakım çevirilere ihtiyacımız bulunduğunu, fakat "Fransız ahlakının başka, Müslüman ahlakının başka olduğunu, onlarda iyi sayılan ahlakın belki de üçte ikisinin bizde zararlı" sayılacağını ileri sürerek, "Frenk düşüncelerini ahalimize aşılamamak için, Avrupalıların aşk ve alaka üzerine yazdıkları hikâyeleri çevirmemeyi," "tarih, bilim ve ahlakla ilgili olanları" çevirmeyi (Hayal dergisi, 1874) salık veriyordu." Yazan: Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, Alıntı: Çeviri Seçkisi I, Mehmet Rifat ▲ Collapse | | | Umit Altug Local time: 20:06 English to Turkish + ... Tercüme tarihi demişken, bir soru | Dec 13, 2004 |
Şunu hep merak ederdim, acaba bilen var mı? "Jack the Ripper"ı Türkçeye ilk "Karındeşen Jak" diye çeviren kim? Bence yaratıcı bir çeviri. Yoksa bunu Kudoz sorusu olarak sorsam mı? Bakalım, başka ne çeviri önerileri çıkar. Tartışma gayet akademik düzeyde giderken cıvıtmak gibi olmadı inşallah. Napiim, seri katillere özel bir merakım var. "Yours truly"
[Edited at 2004-12-13 00:40] | | | Pages in topic: [1 2 3] > | To report site rules violations or get help, contact a site moderator: You can also contact site staff by submitting a support request » Tercüme Tarihimiz No recent translation news about Türkiye. |
Trados Business Manager Lite | Create customer quotes and invoices from within Trados Studio
Trados Business Manager Lite helps to simplify and speed up some of the daily tasks, such as invoicing and reporting, associated with running your freelance translation business.
More info » |
| TM-Town | Manage your TMs and Terms ... and boost your translation business
Are you ready for something fresh in the industry? TM-Town is a unique new site for you -- the freelance translator -- to store, manage and share translation memories (TMs) and glossaries...and potentially meet new clients on the basis of your prior work.
More info » |
|
| | | | X Sign in to your ProZ.com account... | | | | | |